Gümüş Nehir
Río de la Plata
22.11.2008 - 23.11.2008
30 °C
View
Seyahat
& Argentina
on acikbilet's travel map.
Buenos Aires sokaklarını günlerce dolaştıktan sonra, sıra nihayet nehrin olduğu bölgeye geldi. Río de la Plata'ya ulaşmak için gerçekten sebat etmek gerekiyor, çünkü şehirle nehir arasında alışageldiğimiz bir ilişki yok. Nehir kenarı 1980'lerde atıklarla doldurulmuş, daha sonra bir ekolojik parka (Reserva Ecológica de Buenos Aires) dönüştürülmüş. Dünyanın en geniş nehrinin nasıl uçsuz bucaksız olduğunu görmek istiyorsanız, en az 1400 metre yürüyerek -ama bisiklet de kiralanabiliyor, biz akılsızca davranarak bütün yolu güneş altında yürüyerek teptik- kumsala ulaşmanız gerekiyor. Kumsala ulaştığınızdaysa karşınızda bulduğunuz nehir, adına aldanmayın gümüş gibi parıltılı değil, sonsuz bir çamur birikintisi görünümünde bir yer.
Her ne kadar şehir ve nehir arasındaki ilişki (limanı saymazsak) kopuk olsa da, Río de la Plata, ya da 1500'lü yıllarda bilinen diğer adıyla Mar Dulce (Tatlı Deniz) ile Buenos Aires şehrinin kurulması arasında çok sıkı bir bağ var. Don Pedro de Mendoza, İspanyol Krallığı için Yeni Dünya'nın bu güneye uzanan muazzam parçasını (daha doğrusu buradaki gümüş yataklarını) keşfetmek ve hakimiyet altına almak üzere kadınlı erkekli yaklaşık 2000 kişiyle denize açılmış ve birçok geminin ya battığı ya da kaybolduğu zorlu bir yolculuğun ardından 1530'da nehrin güney kısmına yerleşme kararı almış. Kimi tarihçiler neden suyu berrak, kıyıları liman olmaya elverişli şekilde kayalık olan nehrin kuzey kısmı yerine buranın, bu çamurlu suları ve bataklığımsı kumsalın tercih edilmiş olabileceğini güvenlik kaygısına bağlıyor, kimi tarihçiler gelenlerin aslında başta bir şehir kurmak gibi niyetlerinin olmadığını düşünüyor. Bazılarına göreyse zaten burada meydanıyla evleriyle yaşam mevcutmuş. Mendoza ve yanındakiler, 'Nuestra Señora Santa María de Buen Aire' (Güzel Havadan Gelen Azize Meryem Hanımefendimiz-- Noel zamanı havanın bu kadar güzel olmasına şaşırdıklarından bu adı vermiş olabilirler!) dedikleri bu yerde şartlara ayak uydurmakta çok zorlanmışlar, çünkü verimsiz topraklar ve az sayıdaki hayvan çeşidi bu kadar çok ve aylaklık yapma peşindeki insanı besleyemiyormuş. Üstelik Mendoza'nın liderlik vasfı da pek yokmuş. Yerlileri kırıp geçirmişler, yazdıkları vakayinamelerde de bunları detaylarıyla anlatmaktan çekinmemişler. Bu ilk deneme başarısızlıkla sonuçlanmış, açlıktan kırılmışlar. Şehrin ikinci defa kuruluşunaysa Juan de Garay önderlik etmiş ve 1580'de bir daha yok olmamak üzere yerleşmişler. Buenos Aires adını da o zaman almış: Santa María de los Buenos Aires. Bu olayın ardından Avrupa'dan şehre pek çok göç olmuş. Buenos Aires'lilere bugün bile 'porteño' (portenyo) denmesinin nedeni de bu: 'Limandan gelen insanlar'. Rivayete göre porteño, İspanyolca konuşan bir İtalyan, bir Fransız gibi yaşayan ama İngilizlere öykünen biri! Etrafta tek bir insan tipi görmek mümkün olmadığı gibi yerli birilerini de görmek imkansız, olanlar Paraguay'dan, Peru'dan, Bolivya'dan ya da diğer Latin Amerika ülkelerinden taşı toprağı altın diyerek göç etmiş kişiler.
Ekolojik parkta yer alan kumsala ulaştığımızda ayaklarımızı bile suya sokmamız mümkün olmadı. Porteño'ları sudan uzak tutmak için görevliler pür dikkat etrafı izliyordu. Kumsalı (mangal olmayan) bir piknik alanı gibi düşünebilirsiniz. Daha çok yere serdikleri örtülerin üzerinde termosları ve mate kaplarıyla güneşin tadını çıkaranlar vardı. Belki toplasanız 100-150 kişi, bir cumartesi günü nehrin kenarındakiler bu kadardı. Yakınlarda bir nehir olduğunu bilmeseniz, anlamanız gerçekten zor.
Deniz Koç
Posted by acikbilet 19:42 Archived in Argentina Tagged backpacking Comments (6)