A Travellerspoint blog

November 2009

Uğuldayan binalar

Hong Kong

storm 25 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

Uzun bir uçuşun ardından Hong Kong'a inmek üzere alçalırken, gökyüzü kalın, gri bulutlarla kaplıydı. Havaalanında Kowloon'a gidecek otobüslerin olduğu yöne yürürken, her tarafta tayfun uyarıları olduğunu fark ettik. Derecesi 1'di, ne ifade ettiğini anlamadık, ama hayat normal devam ediyor gibi göründüğü için umursamadık. Seyahat güzergahımızdaki değişikliğe henüz alışamamıştık, ama kalacağımız hostelin bulunduğu bölgeye yaklaştıkça, Asya'ya ayak basmış olma fikri içimizde yeni bir heyecan doğurmaya başladı.

Kowloon-Ho.._Vapuru.jpg
Kowloon-Hong Kong vapuru

Birbirine köprülerle bağlanmış birkaç adadan oluşan Hong Kong'da kalacağımız hostel, Kowloon Adası'ndaki büyük bir işhanının içindeydi: Meşhur Chunking Mansion'da. Yıllar önce bir yangında gerekli önlemler alınmamış olduğu için yüzlerce kişinin öldüğü bina, akıllarda bu felaketle yer etmişti. Öte yandan, Hong Kong'a çalışmak için bütün Hint Yarımadası'ndan, Afrika'dan, Pasifik'ten ve başka yerlerdeki gelişmemiş ülkelerden gelen insanların toplanma noktası olarak sosyoloji tezlerine konu olmuş, hatta bina bir filmde, Wong Kar Wai'nin Chunking Express'inde deyim yerindeyse karakter oyuncusu olarak rol almış ve bizim için merak konusu haline gelmişti.

Chunking_M..__k_sm_.jpg
Chunking Mansion'ın tekinsiz yüzü

Chunking Express filmini izleyenler, ilk bölümün geçtiği mekanın düzensizliğini, kirli sarı-gri tonun hakimiyetini ve kakafonisini hatırlayacaktır. Binanın girişinden dışarı taşan saat satıcıları, terzi ve kuyumcu çığırtkanları, döviz bozucular ve tabii ki etrafımızı saran onlarca hostel aracısını yararak merdivenleri aştık. Binanın panosunda, tayfun uyarısı derecesinin 3'e çıkarıldığı ilan edilmişti. Giriş katı yan yana, iç içe birçok minik satıcının iş yaptığı bir alandı: Cep telefonu satıcıları, giysi mağazaları, tepsilerde sulu yemek satan büfeler, kebapçılar, toptancılar... Üst katlarsa genelde Hint restoranı, terzi, tabelalarda “helal” yemek verdiğini ilan eden lokanta ve hostellerden oluşuyordu. Bu hostellerin, içine yalnızca bir yatak sığacak genişlikte odalardan oluştuğunu düşünecek olursanız, her gün binlerce insanın gelip gittiği bir binayı gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Son yangının ardından binanın dış cephesi, merdiven boşlukları ve asansörlerin olduğu bölgelerin derlenip toparlandığı fark ediliyordu. Ancak binanın gerçek yüzü, ortasındaki aydınlık kısmında bir korku filmi setini andırırcasına kendini gösteriyordu.

Tabut_oda.jpg
Tabut oda

İlk gece, uyarı en şiddetli tayfunun bir alt seviyesini ifade eden 8'e çıkarıldığından, odada kalarak pencereye çarpan yağmur damlalarının ve rüzgar estikçe uğuldayan binaların sesi eşliğinde uykuya daldık. Sokağı tam olarak göremediğimiz için önemli bir şey olmadığını düşünürken, sabah şehrin büyük bir bölümünü sel götürdüğü haberini aldık. Hong Kong sakinleri 30-40 katlı apartmanlarda, genelde de tek göz odadan ibaret dairelerde yaşıyor. Nitekim, ertesi gün buluştuğumuz Arfee ve Tzi Wai, oturdukları apartmanların fırtınanın gücüyle sağa-sola gidip geldiğini anlattılar.

Arfee__Tzi..e_Bar__.jpg
Arfee, Tzi Wai ve Barış, Kowloon'un ara sokaklarında sohbet ederken
Gece_Kowloon.jpg
Kowloon'da bir cadde

Arfee'yi bir buçuk sene önce kanepe sörfü aracılığıyla evimizde konuk etmiştik. Bu kadar süre sonra, rotamızı değiştirmiş olmamız sayesinde tekrar bir araya gelebilmek çok hoştu. Arkadaşı Tzi Wai'yle birlikte, Kowloon'un arka sokaklarında dolaştık. Sütlü çayı hiç sevmezken, sayelerinde ikimiz de “royal milk tea” bağımlısı oluverdik. Bir daha nerede bulacağız bilemiyorum! Belki Hindistan'da...

İki günlük ziyaretimiz hemen sona erdi ve Güney Kore'ye gitmek üzere yeniden yola çıktık.

Deniz Koç

Posted by acikbilet 23:23 Archived in Hong Kong Tagged backpacking Comments (5)

Hoşçakal Amerika!

Los Angeles'ta son bir hafta

sunny 24 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

Los Angeles'ta, Yeni Zelanda vizesi almak üzere konsolosluğa gittiğimizde, vize başvurusunda bulunabilmek için önce ziyaret etmeyi planladığımız bir sonraki ülke olan Avustralya'dan vize almamız gerektiğini, bir sonraki gün gittiğimiz Avustralya konsolosluğunda ise vize başvurularının sadece Washington'daki büyükelçiliğe yapıldığını ve sürecin herhangi bir aksilik olmadığı taktirde 15 işgünü sürdüğünü öğrendik. Yani planladığımız gibi Yeni Zelanda'ya gidebilmek için 6 hafta beklememiz gerekiyordu. Bu kadar süre Los Angeles'ta kalmamız mümkün değildi, kalsak bile sonra gideceğimiz ülkelere zamanımız kalmıyordu. Yaklaşık 10 aydır sadece iki kere vize başvurusu yaptığımız ve onlar da kısa sürede sorunsuz sonuçlandığından olsa gerek, üzerine pek düşmediğimiz bu vizeler yüzünden planımızı değiştirmek dışında bir seçeneğimiz kalmadığından yeni bir rota çizdik: Los Angeles'tan Auckland yerine Hong Kong'a uçacak, oradan da Güney Kore'ye, sonra sırasıyla Japonya, Filipinler ve Hindistan'a geçecektik.

little_pickens.jpg
Mel ve Garrett'ın kedisi "Little Pumpkin Pickens", LA'de geçirdiğimiz bir hafta boyunca bizi mest etti

Bizi ikinci kez, hem de bir hafta evlerinde konuk eden Mel ve Garrett'la keyifli bir hafta geçirdikten sonra Amerikalar'a veda edip Asya'ya yollandık.

los_angele..ine__8_.jpg
Hoşçakal Amerika! (çizim: Deniz Koç)

Barış Pala

Posted by acikbilet 23:10 Archived in USA Tagged backpacking Comments (0)

Dünyanın Biraları: Orta Amerika

Besleyici ve serinletici...


View Seyahat & Mexico & Central America on acikbilet's travel map.

leon.jpg
Titiz çalışmalarım esnasında çekilmiş bir fotoğrafım

Hemen hemen bütün Orta Amerika ülkelerinde sadece bir, bilemediniz iki üretici olduğundan bira çeşitliliğinden bahsetmek biraz zor. İçtiğimiz tüm biraların tatları birbirine benzer olsa da birinciliği, ikisi de Nikaragua birası olan Toña ve Victoria'ya veriyor, Kosta Rika'dan Imperial'e mansiyonu layık görüyorum.

Belikin – Belize
Gallo – Guetamala
Cabro – Guetamala
Pilsener – El Salvador
Imperial – Honduras
Barena – Honduras
Toña – Nikaragua
Victoria – Nikaragua
Victoria Frost – Nikaragua
Imperial – Kosta Rika
Bavaria – Kosta Rika

Barış Pala

Posted by acikbilet 01:04 Archived in Nicaragua Tagged food Comments (2)

Okugan: Travels with Herodotus

Ryszard Kapuściński

DSC_0045.jpg

“Onu yola çıkmaya sevkeden neydi? Harekete geçmesine ne neden oldu? Seyahatin zorluklarını göğüslemesinin, bir keşiften diğerine onca tehlikeye boyun eğmesinin sebebi neydi? Bana kalırsa, yalnızca dünyayı merak ediyordu. Orada olmak, her ne pahasına olursa olsun kendi gözleriyle görmek, sonucu her ne olursa olsun bunu yaşamak arzusundaydı.”
Herodot için Kapuściński, kitaptan alıntı

Zorlu kayaç patikaları tırmanarak, ahşap gemilerle kabaran denizlerde ilerleyerek, at sırtında bozkırları geçerek o zaman bilinen dünyanın en uç diyarlarına giden, gördüklerini, duyduklarını kaydederek modern tarihçiliği başlatan Herodot'un seyahati, üstünden 2500 yıl geçmiş olmasına rağmen bitmemişti. Bilge Yunanlı, sıkıyönetim altındaki Polonya'da, Yunanistan'ın yerini haritada gösteremeyecek denli dünyadan kopuk yetişmiş bir savaş çocuğu olan Kapuściński'nin karşısına bir anlığına tarih dersinde çıktıktan sonra sansüre takılınca, muhabir olarak gönderileceği ilk yurtdışı seyahatine kadar sessizce bekledi.

Dünyayı merak eden ve sadece sınır çitinin öte yanını görmeye bile razı olan Kapuściński, gazeteci olduktan sonra ilk yurtdışı seyahati için Hindistan'a gönderilir. Hayalleri komşu ülkeye kadar ulaşabilmişken, bir anda kendini kasvetli ve soğuk Doğu Avrupa sokaklarından uzakta, sık tropik bitkilerle kaplı, rutubetli ve sıcak bir kıtada, kalabalığın ve karmaşanın içinde bulur. Deneyimsizliği ve şaşkınlığıyla, editörünün ilk görevi için hediye ettiği Tarih kitabının yazarı Herodot'a sığınmaktan başka çaresi yoktur. Meslek hayatı boyunca yol arkadaşı olacak Herodot'la aralarındaki ilk bağ bu şekilde kurulur.

Travels with Herodotus, son kitabı olması hasebiyle belki de Kapuściński'nin yol arkadaşına vefa borcu olarak tasarladığı bir eser. Hindistan'da başladığı yurtdışı muhabirliği görevine uzun yıllar, Uzak Doğu'da, Pasifik'te, Orta Doğu'da, Orta Amerika'da, Avrupa'da ve Afrika'da devam eden Kapuściński, 27 devrim ve ihtilal görür, dört defa da ölüm cezasına çarptırılır. Çaylak gazetecilik yıllarından, tecrübelerle olgunlaşıp hem yurtdışı muhabirliği hem de seyahat edebiyatının üstatlarından biri olarak kabul edildiği günlere dek obsesif bir şekilde çantasında taşıdığı ve dönerek tekrar tekrar okuduğu, Herodot'tur.

2004 yılında basılan kitabında Kapuściński, kendi gazetecilik geçmişini ve seyahatlerini, Herodot'un tarihçiliği ve keşifleriyle birlikte, akıcı, yetkin ve sorgulayıcı bir dille anlatıyor. Tarihe tanıklık etmiş ve farklı yollarla gördüklerini, yaşadıklarını ve duyduklarını kaydetmiş -biri kendi olmak üzere- iki yazar, kitabının baş karakterleri. İki bilge adam, bize başka başka dünyaların bir arada var olduğunu ve her birinin farklı olduğunu gösteriyor. Bu dünyaları tanımalıyız, çünkü o dünyalar, o öteki kültürler, bizim kendimizi daha iyi görebilmemizi sağlayacak birer ayna. Kendi kimliğimizi ötekilerle yüzleşmeden ve kıyaslamadan tanımlamamızın bir yolu yok çünkü.

Deniz Koç

Posted by acikbilet 03:26 Tagged books Comments (0)

(Entries 1 - 4 of 6) Page [1] 2 » Next