A Travellerspoint blog

India

Le Corbusier'nin ütopyasında yürümek

Chandigarh

sunny 35 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

DSC_0063.jpg
Le Corbusier'nin adalet sarayından detay

Pencab ve Haryana eyaletlerinin ortak başkenti olan, ama ikisinin de sınırlarına dahil olmayan Chandigarh, Fransız mimar, yazar, tasarımcı Le Corbusier'nin ideal şehir anlayışının vücut bulmuş hali. Geniş sokaklarındaki ağaçlardan yayılan çiçek kokularını içimize çekmeye bir günümüzü ayırabildiğimiz şehir, yeşil ve açık alanlarıyla, temiz sokaklarıyla, bağımsızlık sonrası Hindistan'ın ilk başbakanı olan Jawaharlal Nehru'nun modern ülkenin simgesi olmasını istediği ve Le Corbusier'ye en cesur planlarını uygulayabileceği bir mekan sunduğu günlerden bu yana pırıltısını korumuş gibi.

DSC_0082.jpg
Bisikletli çekçekçinin gölgesi

DSC_0075.jpg
Chandigarh sokaklarında çocuklar

Sokak başlarında bisikletli çekçeklerinin üstünde yatarak müşteri bekleyen kaslı zayıf adamları begonviller arasında kaybolmuş üç katlı bakımlı apartmanların bulunduğu mahallelerde görmek, Hindistan ahalisinin bir gecede bambaşka bir coğrafyaya ve mekana ışınlandığını düşündürtüyor. Le Corbusier'nin hayalinde herkesin özel hayatını özel sınırlarının içinde huzurla yaşayabileceği bir şehir ütopyası olduğunu, sektör adı verilen bloklarda yer alan büyük yeşil parklar içine yaygın ve az katlı yerleştirilmiş binalardan anlamak mümkün. Fakat Hindistan'da bu kadar ay gezip de birbiriyle bu kadar iç içe yaşamayı seven ve -her şeyden önemlisi- bunu tercih eden, evden çıkıp apartman dairesine taşınınca bile kapısını kapalı tutmak istemeyen bir halkı görünce, Batılı bir gözden yansıyan ütopyanın buraya ne kadar uymuş olabileceğini merak ediyor insan. Çok kısa kaldığımız için şehirdeki yaşamı gözlemlemeye fırsatımız olmadı, ama yöneticilerinin modern ülke tasavvurunun bir simgesi olan bu geniş bloklarda yaşayan Chandigarh sakinleri bu kadar anlam yüklenen tasarımı nasıl yorumladılar ve yaşadıkları mekanları nasıl dönüştürdüler acaba? Sevdiğim bir dostumun çocukken uyguladığı iyi yazma tekniğiyle bitirmek istiyorum: Düşünceler, düşünceler, düşünceler...

DSC_0097.jpg
DSC_0126.jpg
DSC_0090.jpg
Tasarım şehrin yerli tasarımcılarından Nek Chand'ın bahçesinden görüntüler

Deniz Koç

Posted by acikbilet 04:10 Archived in India Tagged backpacking Comments (1)

Okugan: Dr Ambedkar and Untouchability

Christophe Jaffrelot

dr_ambedka..ability.jpg

Mahatma Gandhi'nin adını duymayanımız yoktur. Hindistan'ın yakın tarihini azıcık bilenler Nehru ve Cinnah isimlerine de yabancı değildir. Peki ya Dr. Ambedkar? İtiraf etmeliyim ki Hindistan'a gelip parkları, kavşakları, meydanları dolduran büstlerini, dükkan tezgahlarının arkasına asılmış, duvarlara yapılmış resimlerini görene kadar Ambedkar ismini duymamıştım bile. Kimdi bu Ambedkar, neden bu kadar önemliydi?

İngilizce kitap konusunda bir cennet olan Hindistan'da merakımı doyurmak için Ambedkar'la ilgili bir çalışma bulmam o kadar da kolay olmadı. Popüler zincir kitapçılarda ya da sahaflarda Ambedkar'ın konuşmalarından alıntılardan oluşan küçük bir kitapçık dışında bir çalışma bulmak mümkün değildi. Aradığımı, amaçsızca yürüdüğümüz Kalküta sokaklarında rastladığımız sosyal bilimler ağırlıklı seçkiye sahip bir kitapçıda tesadüfen buldum: Christophe Jaffrelot'un Analysing and Fighting Caste – Dr Ambedkar and Untouchability eseri.

Kitaba geçmeden, Ambedkar'ın hayatı boyunca mücadele ettiği kast sistemiyle ilgili biraz bilgi vermek isterim. Geleneksel Hindu toplumu, doğum ile belirlenen dört ana kast ve bu kastların dışında kalan “dokunulmazlar”dan oluşuyor. En üst sınıfı oluşturan Brahminlerin Yaratan'ın ağzından/başından çıktığına inanılıyor ve bu kast –kutsal– bilginin koruyucusu sıfatıyla ilk sıraya oturtuluyor. Yaratan'ın göğsünden çıktığına inanılan ve savaşçılık, yöneticilik görevlerini üstlenen Kshatriyalar, Brahminlerden bir alt kademede yer alıyor. Onların altında yer alan ve işi ticaret olan Vaisyaların çıktığı yer ise Yaratan'ın beli. En alttaki kast olan ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde Yaratan'ın ayaklarından çıktıklarına inanılan Şudralar ise işgücünü oluşturuyor. Temizleyici, deri işleyicisi, cenaze görevlisi gibi pis olduğuna inanılan işlerle uğraşanlar ise bu kast sisteminin dışında tutuluyor ve “kast dışındakiler” ya da –kast mensupları onlara dokunmak istemedikleri için– dokunulmazlar” olarak adlandırılıyorlar. Tüm kastlar ve dokunulmazlar kendi içlerinde yaptıkları işlere, toplumda üslendiklere işlevlere göre alt sınıflara, yani “jati”lere ayrılıyor. Sayısı binlerle ifade edilen jatiler, aynı kasta dahil olan arasındaki sosyal sıralamanın da belirleyicisi oluyor.

Jaffrelot, romantik bir biyografi yazmaktan ziyade Ambedkar'ın “dokunulmazlık”ı yok etmek konusundaki çalışmalarını ve Hindistan'ın sosyal ve siyasi dönüşümünü incelemek üzere hazırladığı kitapta, Ambedkar'ı Ambedkar yapan geri planı, ülke tarihindeki ilk doktora sahibi dokunulmaz olan Ambedkar'ın eğitim ve meslek yaşamını, dokunulmazlık ile ilgili görüşlerinin nasıl geliştiğini, dokunulmazlığı yok etme yönündeki stratejilerini, başkanlığını yaptığı anayasa hazırlama komisyonundaki rolünü incelemekle kalmayıp 1956'da ölen siyasetçinin bugünkü siyasetteki yerini de irdeliyor.

Kitapta ilgimi en çok çeken kısım, Jaffrelot'un Amberkar'ın kast sistemiyle mücadele konusunda daha etkin bir yol belirleyebilmek için sistemi nasıl analiz ettiğinin irdelendiği bölüm oldu. Ambedkar'ın kullandığı “derecelenmiş eşitsizlik” (graded inequality) kavramı, esasen kast sisteminin yok edilmesinin neden çok zor olduğunu izah için geliştirilmiş olsa da Türkiye ya da Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerdeki ya da bu ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki eşitsizlikleri anlamaya da yardımcı olabilir. Ambedkar'a göre derecelenmiş eşitsizliğin gözlemlendiği toplumda ezilen ve geri bırakılan gruplar, ezilmişliklerini sona erdirmek için kendilerinden aşağıda olanlarla birleşip ezenlere karşı bayrak açmazlar, çünkü ezilmelerine neden olan mevcut sistem aynı zamanda onların da alt grupları ezmelerine imkan vermektedir. Diğer bir deyişle Kshatriyalar, Vaisyalarla bir olup Brahminlerin ezici konumunu yıkmaya uğraşmazlar çünkü bu mücadele Kshatriyaların ikincil statüsünün de yok olması ile sonuçlanabilir. Bu durumda altında ezecek, üstünlük taslanacak hiç kimse olmayan en alttakiler dışında herkes sistemin korunması için çalışır.

Hindistan'dan vizemizin son günü olan 4 Nisan'da ayrılacağımız için resmi tatiller arasında yer alan 14 Nisan'daki Ambedkar'ın doğum günü kutlamalarını göremeyeceğiz. Dokunulmaz oylarını almak için şimdiden 14 Nisan programlarını açıklamaya başlayan siyasi partilerin de katkısıyla kutlamaların pek şaşalı olacağından emin olsam da, Arundhati Roy'un deyişiyle Batılı ülkelerin aksine “dış sömürgesi olmadığı için kendi içindeki doğal ve insani kaynakları sömürerek gelişen Hindistan'da” bu sömürüden en çok etkilenenlerden dokunulmazların bugünkü durumunun Babasaheb Ambedkar'ı memnun edeceğinden şüpheliyim.

Barış Pala

Posted by acikbilet 22:45 Archived in India Tagged books Comments (1)

Domdom Kurşunu

Kalküta'da

sunny 40 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

ambassador..fendisi.jpg
Kalküta'nın ambassadorları

Howrah tren istasyonundan bindiğimiz Ambassador taksi bizi Sudder Street'e götürürken, yorgun gözlerimizle Kalküta sokaklarını izliyorduk. İngiliz sömürgesinin başkentliğini yaptığı zamanlardan kalma büyük pencereli binalar, geniş sokakları çevreliyordu. Yıllarca sert güneş ışığının altında pişmek ve şiddetli muson yağmurlarıyla dövülmekten çatlayıp düşmüş boya ve sıvaların yerinde, kızıl tuğlaların aralarındaki boşluk ve çatlaklardan fışkırmış tropik bitkiler vardı. Binaların aralarındaki boşluklarsa, zaman içinde üstünde biriken toz nedeniyle bütünleşmiş alüminyum plakalar ve muşambaların altında karanlıkta kalmış evler ve tezgahlarla kaplıydı. Diğer Hindistan şehirlerinden farklı olarak Kalküta trafiği “auto rickshaw”suzdu, ama yerine başka hiçbir yerde görmediğimiz “manuel rickshaw”larla karşılaştık: Vücutlarında kastan başka doku kalmamış ince adamların çekerek insan ve yük taşıdığı araçlar vardı burada.

sokaklar.jpg
Kalküta sokaklarından bir kare

Yıkanan her giysinin yarım saat sonra kurumasını sağlayan 40 derecelik sıcaklıktan cesaret bularak odaların baktığı terası dev bir çamaşırhaneye dönüştürdüklerini fark ettiğimiz otelin genç ahalisine hemen biz de adapte olduk. Şehrin kültürel zenginliğini yansıtan sahafları dolaşamadığımız güneşli saatleri, çantalarımızın içindeki her bir parçayı temizleyip havalandırarak ve kitap okuyarak geçirdik.

_ama__hane..eyar_s_.jpg
"Çamaşırlara özgürlük!"

My Experiments with Truth otobiyografisi üzerine sohbet ederken, Gandhi'nin Güney Afrika'da geçirdiği yıllar esnasında patlak veren Boer Savaşı'nda İngiliz ordusuna destek için tıbbi yardım birliği kuruşunu anlattığı bölümün bahsi geçti aramızda. Küçük bir araştırma, Kalküta'yla Güney Afrika'yı ve “domdom kurşunu”nu birbirine bağladı. Şöyle ki: Kalküta metrosunun kuzey yönündeki son durağı olan Dum Dum semti, 1890'larda İngiliz subayı Clay'in geliştirdiği ve bizde domdom kurşunu olarak bilinen kurşunlar da dahil olmak üzere Boer Savaşı'nda kullanılan mühimmatın üretildiği yermiş. Gandhi'nin anılarını okumasak, kaşların arasına değen domdom kurşununun sıcağında terlediğimiz ve çamaşırlarımızı kuruttuğumuz Kalküta menşeili olduğunu nereden bilecektik?!

Barış Pala
ve Deniz Koç

Posted by acikbilet 22:55 Archived in India Tagged backpacking Comments (1)

Hindistan'da inançlar, vejetaryenlik, Gandhi

Bharat masala

25 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

bharat_masala.jpg
Hindistan'dan lezzetler (1)

Yarımadanın orta kuzeyindeki Khajuraho'daki bir “veg restoran”da güney yemeklerine olan hasretimizi giderirken, içeri Hindu bir çift girdi ve mutfağın “pure veg”, yani pür vejetaryen olup olmadığını sordu. Mutfağa yumurta girdiğini, yani pür olmadığını öğrenince, başka bir yer aramak üzere sokağa döndüler.

İnançların insanların bedenlerinde, giysilerinde, takılarında ve yaşadıkları mekanlarda birbirinden kesin çizgilerle ayrılarak temsil edildiği Hindistan'da, farklı dinler ya da mezhepler, takipçilerinin beslenme geleneklerinde de yerini buluyor. “Yediğin neyse osun” şiarını düstur edinen toplumsal gruplar için tencerelerinde fokurdayanlar, kimliklerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. İnsanlar, gündelik hayatlarını ve toplumsal ilişkilerini de diyetleri çerçevesinde yaşıyor. Örneğin, Jain dinine mensup bir kadın, pazara gittiğinde filesine asla havuç, soğan, turp gibi yerin altında yetişen sebzelerden doldurmuyor, çünkü Jainler insanlar ve hayvanlar gibi bitkilerin de ruhunun olduğuna inanıyor ve kök bir bitkinin yenmesi, ruhu olan bir canlının öldürülmesi olarak kabul edildiği için caiz değil. Öte yandan, Hinduizm'de kast sisteminin tepesinde bulunan brahminler, yemeklerine alt kastlardan bir kişinin gölgesi düşse yiyeceğinin “kirlendiğini” düşünüp yemeyi reddedebiliyor.

Bu örnekler tabii genel olarak sofular açısından geçerli, ancak sözü edilen yer Hindistan olunca sofuluk da zaman zaman uç bir durumu ifade etmekten çıkabiliyor: Geçen ay The Hindu gazetesinde okuduğumuz bir habere göre, Orissa'da çocuklarını gönderdikleri okulun yemekhanesinde “dalitler”in (2) yemek pişirdiğini öğrenen veliler ayaklanmışlardı. Gandhi'nin 1900'lerin başında, toplumun onun zamanına kadar “dokunulmaz” olarak adlandırılan, yani bir kasta mensup olmalarına izin verilmeyerek dışlanan ve ancak pis işlere layık görülen kesimini dokunulur kılma girişimi bile hala yerini bulmuş görünmüyor.

the_moral_..rianism.jpg
Barış, Gandhi'nin yazılarından derlenen Vejetaryenliğin Ahlaki Temeli'ni okurken

Gandhi, Ahmedabad'daki aşramını kurduktan sonra “dokunulmaz”ları -ya da kendi verdiği isimle “harijan”ları- onunla birlikte yaşayan diğer kişilerle eşit görmüş ve mutfakta yemek yapmak dahil her tür görevi üstlenmelerini sağlamış. Bu hareketiyle toplumun büyük bir tabusuna karşı gelen Gandhi, en yakınındakilerle dahi ters düşmüş. Çevresindekilerce mutfağına “pis insanlar”ı soktuğu düşünülerek sırt dönülse de, yazdıkları okunduğunda Gandhi'nin temizlik konusunda ne kadar titiz olduğu ve beslenme konusunda çok düşündüğü görülebiliyor.

İlk öğrencilik yıllarından itibaren kendini vejetaryenlik üstüne kafa yormak zorunda bulan Gandhi, otobiyografisinde “kötü arkadaşlar”ının yönlendirmesiyle bir dönem ailesinden gizlice et yediğini itiraf ediyor. Nedeniyse, Hindistan'ı sömüren Britanyalıların et yedikleri için güçlü olduklarına ve et yemediğinden güçsüz kalan Hintlileri hakimiyet altına aldıklarına kanaat getirmesi. Vejetaryenlik yeminini eğitim görmek üzere Britanya'ya gitmeden önce annesinin zoruyla eden Gandhi, yeni hayatında et yemediği için büyük zorluklar çekmiş, ama yine de yeminini bozmamış. Daha sonraları, Hinduizm'i anlamaya çalıştığı sıralarda vejetaryenliğin ahlaki boyutu üzerine düşündükçe zaman içinde annesine hak verdiğini anlatan Gandhi, et yememe felsefesini “Hakikat”e ulaşmak için izlediği yolun parçası olarak geliştirmiş. Ona göre, et yemek Britanyalıların bedenlerini besleyip güçlendiriyor olabilir, ama vejetaryenlik insanın ruhunu besleyen ve güçlendiren bir erdem. Vejetaryenlik Gandhi için spiritüel olduğu kadar politik bir anlama da sahip: Hiçbir canlıya zarar vermemeyi gerektiren ahimsa (şiddet karşıtlığı) hareketinin temel bir gereği.

Dini ve politik geleneğin parçası olarak vejetaryen mutfağın hakim olduğunu zevkle fark ettiğimiz Hindistan'da, her ne kadar hijyenik koşullar genel olarak ciddi bir sorun olsa da, yemek saatinin gelmesini iple çeker hale geldik. Baharatlı ve acılı karışımlarla hazırlanan yiyecekler, bundan böyle mutfağa girdiğimizde malzemelere bambaşka bir gözle bakmamızı sağlayacak kadar ilham verici.

Deniz Koç

(1) Sol baştan tanıtacak olursak: Yumurtasız domatesli omlet ve peynirli sandviç - sev puri - rava masala dosa ve uttapam- sheera (bir çeşit irmik helvası) - Bangalore'daki çiftlikte çalışırken öğle molasında yediğimiz sebze yemeği, yanında papad ve ragi topuyla beraber - güneyde muz yaprağı üzerinde servis edilen thali - dev paper masala dosa - mantarlı parotta - pav bhaji

(2) Gandhi'nin zamanında “dokunulmaz”ların adı “harijan” olarak değiştirilmiş. Ancak Hindistan'ın anayasasını yazan ve kendi de “dokunulmaz” olan Ambedkar, adı değişse de “harijan”ların yine aynı duruma mahkum kaldığını düşünerek Gandhi'yle fikir ayrılığına gitmiş. Hukuk insanı olması bir yana, Ambedkar, onun ardından kendilerine “harijan” değil “dalit” denmesini isteyen aynı toplumsal kesim tarafından artık kutsal kabul edilmiş ve tanrılaştırılmış durumda. Ülkenin her yanında boynuna çiçekten yapılmış bir kolye asılmış ve önüne adak olarak hindistancevizi bırakılmış bir Ambedkar büstü ya da heykeli bulabiliyorsunuz.

Not: Başlıktaki Bharat, Hindistan'ın kendi yerel dillerindeki ismi. Anadolu'ya “baharat”ın bu topraklardan geldiğini düşünecek olursak, Türkçede neden bu ismi kullandığımız anlaşılıyor gibi geldi. Tabii yolda etimoloji sözlüğüne bakmaya fırsat bulamadığımdan işkembeden atma hakkımı kullanıyorum.

Posted by acikbilet 22:53 Archived in India Tagged food Comments (2)

(Entries 1 - 4 of 7) Page [1] 2 » Next