A Travellerspoint blog

“Yalnızca bir isim değil”

Shah Rukh Khan Shiv Sena'ya karşı

sunny 24 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

baris_ve_deniz_trende.jpg
Trende

Jhansi'ye doğru ilerleyen trenin kuşetli vagonunda Barış'la bacaklarımızı karşılıklı uzatmış, pencereden üstümüze vuran zaman zaman bunaltıcı güneş ışığının altında kitaplarımızı okurken, arkamdan bir çocuk kafası uzandı ve hangi ülkeden olduğumuzu sordu. Cevabıma bir anlam veremeyen kafa yerine döndü, ben de bakışlarımı yeniden kitaba çevirdim. Bunun üstünden iki saniye geçmişti ki, çocuk, cevabında ikimizin de uzlaşabileceği bir soruyla tekrar kafasını uzattı:
- Taj Mahal nerede?
- Agra.
- Doğru.
Geri çekildi. İki saniye sonra:
- Hindistan'ı sevdiniz mi?
- Evet.
- Yüzde kaç?
- Hö?

Yine yerine döndü. Arkamdaki bir suflörden soru desteği aldığını duyabiliyorduk. Bu defa cevabını bile beklemeye sabredemeden sorularını sıralamaya başladı:
- Hindistan'ın başbakanı kim?
- Dünyanın en büyük okyanusu hangisi?
- Dünyadaki en büyük yedinci ülkenin adı ne? (Cevabı Hindistan'mış, ne şaşırtıcı değil mi?)
- Michael Jackson kaç yılında doğmuştur?

Araya sıkıştırabildiğim bir soruyla adının Lakshmi olduğunu öğrendiğim çocuğun trenden (neyse ki kısa süre sonra) inmeden önceki son sorusu, en sevdiğim aktörün adıydı. Çoktan seçmeli hazırlanan sorunun şıklarıysa şöyleydi:
a) Salman Khan
b) Amir Khan
c) Shah Rukh Khan

“Khan” parantezine alınmış gibi görünen Bollywood yıldızlarını artık biz de tanıyorduk. Son filmi Veer'in fragmanında bir karede fötr şapkası ve takım elbisesiyle beyaz eldiven geçirdiği elinde nazikçe tuttuğu bastonunu Londra sokaklarında tıkırdatan soylu beyefendi, diğer karede yağlanmış bronz bedeni üzerine doladığı kürklü deri parçalarıyla ortaçağda arenaya koşturan vahşi gladyatör pozları kesen Salman mı... 3 Idiots adlı son gişe filminde üç gerzek tiplemenin en jönü olarak komedinin hakkını vermek için kaşlarını oynatıp gözlerini belerten ve filmiyle Hindistan'daki eğitim sistemine büyük eleştiri getirdiği ileri sürülerek alkışlanan Amir mi... Yoksa, My Name is Khan filminde “sıradan bir adamın sıradışı yolculuğu” sloganı altında sırt çantasını yüklenip ABD'de otostop çekerek yol kat eden ve yad ellerde Hintli bir kız görüp aşık olan genç bir adamı canlandıran Shah Rukh mu...

shah_rukh_khan.jpg
Shah Rukh Khan

Size hangisi çekici geldi bilmiyorum, ama yakın zamanda diğerlerini geride bırakarak bütün gazete manşetlerini kaplayan, politikacıları birbirine düşüren, toplumsal ayaklanmalara yol açan, reklamcıların ellerini ovuşturmalarına, sinema salonu sahiplerininse endişe içinde uykusuz geceler geçirmelerine neden olan, Shah Rukh Khan. Nedeniyse, 60'larda ortaya çıkan, adını 17. yüzyılda yaşamış bir gerilla lideri olan Shivaji'den alan zenofobik oluşum Shiv Sena'yla ters düşmüş olması. Kendisi de bir kriket takımının ortaklarından olan Khan, bir röportajda, bu seneki oyuncu seçmelerinde Hindistan ligindeki hiçbir takımın vize sürecinde yaşanması muhtemel sorunları göz önüne alarak Pakistanlı oyuncu seçmemesi üzerine “Pakistanlı oyuncuların takımımda oynamasını isterdim” deyince, “Marahastra, Marathi konuşan Marahastralılarındır” şiarıyla beslediği bölgesel ayrımcılıkla yetinmeyip Hint milliyetçiliğinin bozkurtluğuna soyunan Shiv Sena taraftarlarını çileden çıkardı ve taraftarlar Shah Rukh'un yeni filminin gösterime girmesini engellemek için Mumbai sokaklarında terör estirmeye başladı. Shiv Sena'nın başını çeken Bal Thackarey'in de desteğini arkalarına alarak sinema salonlarının önündeki posterleri parçalayan, Shah Rukh'un evini basmaya çalışan taraftarlar, seyircilere de filme gitmemeleri için gözdağı veriyordu. Bütün bu karmaşa içinde, yıldızın hayranları bağlılıklarını Reebok'ın çıkardığı “It's more than just a name” (Yalnızca bir isim değil, daha fazlası) yazılı tişörtleri üzerlerine geçirerek polis koruması eşliğinde salonları doldurarak gösteriyordu. Bu arada, Shah Rukh, Berlin Film Festivali esnasında fırsat buldukça hayranlarına twitler gönderiyor, onların sevgisine layık olmaya çalışacağını, güvenlerini boşa çıkarmayacağını şakıyor ve söylediklerini geri almıyordu.

Şimdi ortalık durulmuş gibi görünüyor. My Name is Khan'a son olarak bugünün Radikal'inde rastladım. Nasıl olduysa, haberden şaşkınlık içinde çıkardığım kadarıyla, Berlin Film Festivali'nde Semih Kaplanoğlu'nun (çok merak ettiğimiz) Bal'ıyla aynı kategoride yarışmışlar. (Ve Altın Ayı'yı Bal kazanmış.)

Not: Lakshmi'nin son sorusuna, filmlerinde dans edip şarkı söylerken dev bir zombiye benzemesi açısından -Bollywood camiasında “Büyük B” olarak anılan- Amitabh Bachchan cevabını verdim.

Deniz Koç

Posted by acikbilet 06:58 Archived in India Tagged backpacking Comments (2)

Kurtarma Yazısı!

16. aya girerken

sunny 26 °C

Shelter.jpg
"Evine dönemeyenlere sığınak": Pek manidar!

Seyahate çıkalı 15 ay geçti. Günlerimiz, bizi harita üzerindeki bir noktadan diğerine taşıyan araçlarda geçiyor, hayatlarımızı değişen mekanların, yüzlerin, alışkanlıkların düzensizliğine uydurmaya çalışıyoruz.

O_Lord_Bless_Our_Trip.jpg
Yolumuzu açık ihsaan eyle, o lord!

Son yazıda Hong Kong'daki iki günden söz etmiştik. Ardından, Güney Kore, Japonya ve Filipinler'den sonra Hindistan'a gittik, güneyinden Sri Lanka'ya geçip Hindistan'a geri döndük, hala da buradayız.

Güney Kore'de yediğimiz kimchi'lerden ve donatılan yer sofralarından, gezdiğimiz çeltik tarlalarından, çay teraslarından, geceleri kaldığımız “aşk otelleri”nden, zemini halı kaplı feribotlarda ayakkabımızı kapı önünde çıkarıp ahaliyle sarmaş dolaş gece uykusuna dalışımızdan...

Uskumru_sevinci.jpg
Güney Kore: Andong'da uskumru sevinci
Busan_dan_..feribot.jpg
Güney Kore: Busan'dan Jeju'ya gece feribotu

Japonya'da tren pasosunu yetkilileri bu uygulamayı düşündüklerine bin pişman edecek kadar sık kullandığımızdan, abartıp bir defasında en kuzeydeki Sapporo'dan en güneydeki Nagasaki'ye 0 dakika bekleme payıyla 6 tren değiştirerek 21 saatte indiğimizden, ramen ve sushi bağımlısı haline geldiğimizden, çok sevgili dostlarımız Yoshie, Benjamin, Takaya, Jun ve Sunao sayesinde 24 günlük seyahatimizde yalnızca bir gece yalnız kaldığımızdan...

Raaammeeeen__.jpg
Japonya: Raaaameeeeen!!
Sushiiii_.jpg
Japonya: Suşiiiiii!!
Yer_yatakl..Classic.jpg
Japonya:Yer yataklı Sapporo treninde Sapporo Classic marka bira keyfi
Men_ur__inkansen.jpg
Japonya: Menşuur Şinkansen dedikleri Japon treni
Cuties.jpg
Japonya: Cuties/Şirineler
Biz_de_Cutie_yiz__.jpg
Japonya: Biz de şirineyiz!

Filipinler'de alçalan uçaktan başkentin büyük kısmın sel altında olduğunu rahatça görebildiğimizden ve felaket yüzünden pek çok insanın kaldırımlarda yaşadığından, Manila'dan ancak Tacloban'a kadar gidip orada da hasta olup odadan çıkamayışımızdan, şansımıza kaldığımız odada ocak ve buzdolabı olsa da pişirdiğimiz hiçbir şeyin tadının olmayışından, ülke genelinde harıl harıl bir misyoner çalışma sürdüğünden ve Barış'ı her görenin peder zannettiğinden...

Tacloban_da_kablolar.jpg
Filipinler: Gökyüzünü kaplayan kablolar
Tagbilaran_Yolu.jpg
Filipinler: Seyyar satıcı
Tagbilaran_a_gidi_.jpg
Filipinler: Tagbilaran yolunda
Jeepney.jpg
Filipinler: Bu da menşuuur Filipin dolmuşu, "jeepney"

Sri Lanka'da saat başı seylan çayı içtiğimizden, yediğimiz kottu rotilerden ve “curd and honey” yani ballı yoğurtlardan, bugün narsisist Rajapaksa'nın galibiyetiyle sonuçlanan seçim yarışının o günlerde rakibi General Fonseka'yla tam gaz devam edişinden, Ella ve Kandy arasındaki 160 kilometrelik yolu trenle 9 saatte kat edişimizden...

Rajapaksa_..a_kar__.jpg
Sri Lanka: Rajapaksa Fonseka'yı döver
Galle_de__..y_s_nda.jpg
Sri Lanka: Galle'de deniz kıyısında
Galle_de_y_zenler.jpg
Sri Lanka: Denize girenler
Ella.jpg
Sri Lanka: Ella'da...

...söz edemedik henüz. Hepsine geleceğiz, geridönüşlerle ayrıntıları anlatacağız. Ancak mekan kısıtlamasını aşmaya karar verdik, bu şekilde blogu güncel tutmak istiyoruz. Bu işe de Hindistan'da başlıyoruz. Hadi bakalım...

Açık Bilet ekibi:
Deniz Koç ve Barış Pala

Posted by acikbilet 03:38 Archived in India Tagged backpacking Comments (2)

Uğuldayan binalar

Hong Kong

storm 25 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

Uzun bir uçuşun ardından Hong Kong'a inmek üzere alçalırken, gökyüzü kalın, gri bulutlarla kaplıydı. Havaalanında Kowloon'a gidecek otobüslerin olduğu yöne yürürken, her tarafta tayfun uyarıları olduğunu fark ettik. Derecesi 1'di, ne ifade ettiğini anlamadık, ama hayat normal devam ediyor gibi göründüğü için umursamadık. Seyahat güzergahımızdaki değişikliğe henüz alışamamıştık, ama kalacağımız hostelin bulunduğu bölgeye yaklaştıkça, Asya'ya ayak basmış olma fikri içimizde yeni bir heyecan doğurmaya başladı.

Kowloon-Ho.._Vapuru.jpg
Kowloon-Hong Kong vapuru

Birbirine köprülerle bağlanmış birkaç adadan oluşan Hong Kong'da kalacağımız hostel, Kowloon Adası'ndaki büyük bir işhanının içindeydi: Meşhur Chunking Mansion'da. Yıllar önce bir yangında gerekli önlemler alınmamış olduğu için yüzlerce kişinin öldüğü bina, akıllarda bu felaketle yer etmişti. Öte yandan, Hong Kong'a çalışmak için bütün Hint Yarımadası'ndan, Afrika'dan, Pasifik'ten ve başka yerlerdeki gelişmemiş ülkelerden gelen insanların toplanma noktası olarak sosyoloji tezlerine konu olmuş, hatta bina bir filmde, Wong Kar Wai'nin Chunking Express'inde deyim yerindeyse karakter oyuncusu olarak rol almış ve bizim için merak konusu haline gelmişti.

Chunking_M..__k_sm_.jpg
Chunking Mansion'ın tekinsiz yüzü

Chunking Express filmini izleyenler, ilk bölümün geçtiği mekanın düzensizliğini, kirli sarı-gri tonun hakimiyetini ve kakafonisini hatırlayacaktır. Binanın girişinden dışarı taşan saat satıcıları, terzi ve kuyumcu çığırtkanları, döviz bozucular ve tabii ki etrafımızı saran onlarca hostel aracısını yararak merdivenleri aştık. Binanın panosunda, tayfun uyarısı derecesinin 3'e çıkarıldığı ilan edilmişti. Giriş katı yan yana, iç içe birçok minik satıcının iş yaptığı bir alandı: Cep telefonu satıcıları, giysi mağazaları, tepsilerde sulu yemek satan büfeler, kebapçılar, toptancılar... Üst katlarsa genelde Hint restoranı, terzi, tabelalarda “helal” yemek verdiğini ilan eden lokanta ve hostellerden oluşuyordu. Bu hostellerin, içine yalnızca bir yatak sığacak genişlikte odalardan oluştuğunu düşünecek olursanız, her gün binlerce insanın gelip gittiği bir binayı gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Son yangının ardından binanın dış cephesi, merdiven boşlukları ve asansörlerin olduğu bölgelerin derlenip toparlandığı fark ediliyordu. Ancak binanın gerçek yüzü, ortasındaki aydınlık kısmında bir korku filmi setini andırırcasına kendini gösteriyordu.

Tabut_oda.jpg
Tabut oda

İlk gece, uyarı en şiddetli tayfunun bir alt seviyesini ifade eden 8'e çıkarıldığından, odada kalarak pencereye çarpan yağmur damlalarının ve rüzgar estikçe uğuldayan binaların sesi eşliğinde uykuya daldık. Sokağı tam olarak göremediğimiz için önemli bir şey olmadığını düşünürken, sabah şehrin büyük bir bölümünü sel götürdüğü haberini aldık. Hong Kong sakinleri 30-40 katlı apartmanlarda, genelde de tek göz odadan ibaret dairelerde yaşıyor. Nitekim, ertesi gün buluştuğumuz Arfee ve Tzi Wai, oturdukları apartmanların fırtınanın gücüyle sağa-sola gidip geldiğini anlattılar.

Arfee__Tzi..e_Bar__.jpg
Arfee, Tzi Wai ve Barış, Kowloon'un ara sokaklarında sohbet ederken
Gece_Kowloon.jpg
Kowloon'da bir cadde

Arfee'yi bir buçuk sene önce kanepe sörfü aracılığıyla evimizde konuk etmiştik. Bu kadar süre sonra, rotamızı değiştirmiş olmamız sayesinde tekrar bir araya gelebilmek çok hoştu. Arkadaşı Tzi Wai'yle birlikte, Kowloon'un arka sokaklarında dolaştık. Sütlü çayı hiç sevmezken, sayelerinde ikimiz de “royal milk tea” bağımlısı oluverdik. Bir daha nerede bulacağız bilemiyorum! Belki Hindistan'da...

İki günlük ziyaretimiz hemen sona erdi ve Güney Kore'ye gitmek üzere yeniden yola çıktık.

Deniz Koç

Posted by acikbilet 23:23 Archived in Hong Kong Tagged backpacking Comments (5)

Hoşçakal Amerika!

Los Angeles'ta son bir hafta

sunny 24 °C
View Seyahat on acikbilet's travel map.

Los Angeles'ta, Yeni Zelanda vizesi almak üzere konsolosluğa gittiğimizde, vize başvurusunda bulunabilmek için önce ziyaret etmeyi planladığımız bir sonraki ülke olan Avustralya'dan vize almamız gerektiğini, bir sonraki gün gittiğimiz Avustralya konsolosluğunda ise vize başvurularının sadece Washington'daki büyükelçiliğe yapıldığını ve sürecin herhangi bir aksilik olmadığı taktirde 15 işgünü sürdüğünü öğrendik. Yani planladığımız gibi Yeni Zelanda'ya gidebilmek için 6 hafta beklememiz gerekiyordu. Bu kadar süre Los Angeles'ta kalmamız mümkün değildi, kalsak bile sonra gideceğimiz ülkelere zamanımız kalmıyordu. Yaklaşık 10 aydır sadece iki kere vize başvurusu yaptığımız ve onlar da kısa sürede sorunsuz sonuçlandığından olsa gerek, üzerine pek düşmediğimiz bu vizeler yüzünden planımızı değiştirmek dışında bir seçeneğimiz kalmadığından yeni bir rota çizdik: Los Angeles'tan Auckland yerine Hong Kong'a uçacak, oradan da Güney Kore'ye, sonra sırasıyla Japonya, Filipinler ve Hindistan'a geçecektik.

little_pickens.jpg
Mel ve Garrett'ın kedisi "Little Pumpkin Pickens", LA'de geçirdiğimiz bir hafta boyunca bizi mest etti

Bizi ikinci kez, hem de bir hafta evlerinde konuk eden Mel ve Garrett'la keyifli bir hafta geçirdikten sonra Amerikalar'a veda edip Asya'ya yollandık.

los_angele..ine__8_.jpg
Hoşçakal Amerika! (çizim: Deniz Koç)

Barış Pala

Posted by acikbilet 23:10 Archived in USA Tagged backpacking Comments (0)

(Entries 9 - 12 of 85) « Page 1 2 [3] 4 5 6 7 8 9 10 .. »